Kasım Akbaş yazdı: Fransa Bisiklet Turu’nun “öteki” tarihi
Fransa Bisiklet Turu en başından itibaren siyasi ve iktisadi bir girişimdir. Zamanla yeni veçheler kazansa da, Tur’da duygu değil, akıl vardır.
Fransa Bisiklet Turu Tarihi, albenili bisikletlerin ve bisikletçilerin arkasında yatan tarihi anlatıyor

Uzatmaya gerek yok, bu söz kalıbı bize bisiklet kullanmak hakkında bir şey söylemiyor. Onun iddiası daha “büyük”: Bir yaşam modelinden, bir zihinsel durumdan, bir kişilik türünden söz ediyor, hatta bunları tembih ediyor. Aktif ol, hareket etmeyi bırakma, durma, öne çık, girişimci ol, çarkları çevir... Durursan bitersin. Cümle bize kapitalizmi tembihliyor. Şarlo’nun Modern Zamanlar’ındaki dev makine dişlilerini, akıp giden üretim bantlarını hatırlıyor musunuz? Üretim bandının durmaması için geliştirilmeye çalışılan, işçilerin yemeklerini otomatik olarak yiyebilmelerini sağlayacak mekanizmayı peki? Çark, dişli, tekerlek... Biteviye dönmeli.
Bugün bildiğimiz haliyle bisiklet 19. yüzyıl icadı... Şöyle de ifade edebiliriz: Bugün bildiğimiz dünya 19. yüzyılda kök saldı. Bir siyasi tarih yazısı yazma niyetinde olmadığımdan sanayi devriminden, buharlı makinalardan, yukarıdaki paragrafta andığımız üretim bantlarından, fabrikalardan, madenlerden söz edecek değilim. Referans kitaplar bir yana, iştahlı bir kitap okuru Charles Dickens ve Emile Zola romanlarından bu döneme dair çok şey öğrenmiştir, öğrenecektir.

Her zaman siyasi, her zaman iktisadi
Bisiklet turu düzenleme fikri de, bu dönemin ürünüdür. İlk tur bisiklet yarışları 1868’de koşulur. Günümüzde koşulmaya devam eden Liege turu 1892’de, Paris-Roubaix 1896’da, Fransa Turu 1903’te, İtalya Turu (“Giro”) 1909’da, Flanders Turu 1913’te başlar. Bisiklet severler, nisan ayıyla birlikte birbiri ardına koşulacak olan bu yarışları beklemeye koyulurlar.
Büyük harfle “Tur” dendiğinde kastedilen ise, hiç kuşku yok ki, Fransa Turu’dur. Temmuz ayında koşulan ve yaklaşık üç hafta süren yarışın (bu sene 4- 26 Temmuz arasında) “öteki” tarihini anlatan Fransa Turu Tarihi, geçen günlerde NotaBene Yayınları tarafından Şule Ünsaldı çevirisi ile yayımlandı.
Jean- François Mignot’nun yazdığı kitabın Fransızca orijinali (Histoire du Tour de France) 2014’te, Tur’un 101. yılında çıkmıştı.
Mignot, günümüzün en büyük spor organizasyonlarından biri olarak görülen Tur’u ekonomi politik bir perspektifle ele alıp, Tur’un iktisadi ve sosyal değişimlerle kazandığı veçheleri açığa çıkarıyor. Ona göre Tur daha başından itibaren siyasi ve iktisadi bir “girişim”dir. Şöyle diyor:

Bir başka deyişle Tur, üç unsurun kesiştiği bir noktada duruyor. Bunlar siyaset, iktisat ve popüler kültürdür. Hikâye şöyle gelişiyor: 1898’de ülkenin en çok satan spor gazetesi Le Vélo’dur ve Dreyfus vakasında “sol” bir tavır almıştır. Bu durum dönemin Dreyfus karşıtı “otomobil” sanayicilerini kızdırır. Yüksek ilan fiyatlarını da bahane ederek kendi gazeteleri L’Auto- Vélo’yi çıkarmaya karar verirler. Hukuki zorunluluklar nedeniyle isminde “Vélo” sözcüğünü çıkararak yalnızca L’Auto olarak kalan gazete, dönemin gözde bisiklet organizasyonlarıyla ilgilenen büyük okur kitlesini kendisine çekebilmek için Fransa’yı turlayacak bu yarışları düzenlemeye karar verir. Plan o kadar başarılı olur ki, gazete, en çok satan spor gazetesi olma unvanını İkinci Dünya Savaşı’na kadar kimseye kaptırmaz.
Düzenleyiciler, yalnızca gazete tirajları ile ilgili değillerdir. Yine dönemin popüler kültür unsurlarını kullanarak tüketim toplumunun “ihtiyaçları”nı karşılamayı da görev, daha doğrusu “iş” bilirler. Tur’un hemen her aşaması bir reklam panosu olarak kullanılır. Hatta 1930’lu yıllardan itibaren bir Tur Karavanı olgusu yaratılır. Yol kenarlarında yarışı izlemeye gelen seyirciler için bir panayır havası yaratılır; tüketim teşvik edilir. Yol kenarındaki izleyiciler deyip geçmemek lazım; 1960’larda Tur’a kendi gözleriyle canlı tanıklık yapmak isteyen insanların sayısının o dönemdeki Fransa nüfusunun % 40’ını bulduğu söylenmektedir.
Homo economicus’un hesapçı aklı

Bu hesapların arasında bisikletçiler de vardır elbette. Zaman zaman yarış koşulları o hale gelir ki, bisikletçilere “yolun kürek mahkumları” veya “bisikletin proleterleri” dendiği bile vakidir. Yine de turu Tur yapan, bisikletçilerin mitolojik kahramanlıkları, amatör ruhlarıdır.


Mignot’nun kitabının anlattığı tarih budur. Sarı mayolar, benekli mayolar, renkli reklamlar, albenili bisikletlerin arkasında yatan tarih... Bisikletin 19. yüzyılın sonunda zamanın ruhunu yansıttığını söylemiştik. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ise bisiklet avamlaşır. Evdeki hizmetçilerin çarşı pazara gittikleri, fabrika işçilerinin evden işe gidip geldikleri bir araç haline gelince, burjuva niteliğini kaybediverir. Mignot yüzyılın sonu ve yeni yüzyılın başındaki bisikletin popülerliğini ise bu kez “ekolojik” niteliği ile açıklar. Müreffeh ülkelerde bisiklet kullanımı, kent yaşamı içerisinde çevreye duyarlılığın, doğaya temas etme ihtiyacının dışa yansımasıdır. Belki de bisikletin orta sınıflaşmasıdır yaşanan. Modern bir modernite eleştirisi gibi...
Kaynak: t24.com.tr
Post a Comment